İhtilafları gidermenin pek çok yolu mevcuttur. Bunun yolunun illa mahkemelerden geçmesi gerektiğine inanmadığımdan ve de karşılıklı anlaşmalar ile daha verimli ve anlamlı sonuçlar alınabileceğine olan inancım gereği, pek çok meslektaşıma oranla, yolum çok fazla adliyeye düşmez. Ancak, adliye ziyaretlerimde de mutlaka birkaç dostu ve ahbabı görmeden dönmem, havayı koklar, oradan oraya koşan hukuk adamlarını, hukuk emekçilerine şöyle bir durup bakarım. Denizi olmayan bir ülkenin Deniz Subayları gibidirler benim gözümde, zaman zaman bulamadıkları o meşhur adaletin peşinde, adeta akıntıya karşı kürek çekerler gün boyu…. Son yıllarda yasalarda yapılan değişikliklerle pek çok imkanları alındı ellerinden, ama yine de nasıl didinirler, nasıl uğraşırlar iyi bilirim.
Geçenlerde yanına uğradığım bir icra dairesi müdürü, nasılsın soruma “ne olsun burada işimizi yapamadan vakit öldürüyoruz, bu ülke artık suçlular, güçlüler ve borçlular ülkesi oldu…kimsenin umurunda değil, eskiden böyle değildi, kahroluyorum valla diyordu. Yanında imza için bekleyen kocaman dosya yığınını göstererek bak bunlarda, maaş hacizlerini kaldırma dilekçesi veren emeklilerin dosyaları dedi. Baktım yerden masaya kadar bir dosya yığını, Allah sabır versin dedim içimden.
İcra müdürlükleri, Adalet Bakanlığı bünyesinde adliye teşkilatının bir parçası ve alacaklıların alacaklarını, devlet eliyle alabilmesi için oluşturulan bir kurumdur. İcra İflas kanunu çerçevesinde hem alacaklının hem de borçlunun menfaatlerini gözetmek mecburiyetinde olan, bu anlamda bir parça alacak borç dengesini sağlayan bir makamdır. Ancak burada, esas olan alacaklının alacağına devlet güvencesi ile kavuşmasıdır. Müdür beyin kastettiği dosyalar ise, kamuoyunda Torba yasası olarak adlandırılan 5838 sayılı yasa ile getirilen bir hükümden kaynaklanıyor. Bu düzenlemeye göre, borçlarından dolayı maaşlarının ¼’ü haczedilen emeklilerin maaşları üzerine artık haciz konulamayacak. Bu kesim dilerlerse, ilgili icra müdürlüğüne müracaat ile maaşı üzerinde mevcut hacizleri tek bir dilekçe ile kaldırabilmektedirler.
Bundan evvelki bir başka düzenlemede de, icra iflas kanunundan kaynaklanan ve hakkında icra takibi yapılanların vermek zorunda bulundukları, mal beyanında bulunmayanlara yönelik olarak verilen cezanın kaldırılması idi. Borcunu ödemeyen borçluların kendileri aleyhine yapılan icra takibi neticesinde mal beyanında bulunma zorunluluğu gereği, bu yükümlülüğü yerine getirmeyen borçluların ise 10 gün hapis cezası ile cezalandırılacakları hükme bağlanmış idi. Bir dönem, cezası az da olsa, alacaklıların alacaklarına kavuşmaları için çok etkili bir yöntemdi ve borcunu ödemekten kaçan borçlu bu ceza çıktığında, 10 gün hapse girmek yerine gelip borcunu ödüyor, alacaklı ise geç de olsa alacağına kavuşuyordu. Şu an için bu düzenleme de iptal edilmiş bulunmaktadır.
Bu, düzenlemelerden çok evvel de, borcunu ödemeyen firmaların ve şahısların telefonlarının icra kararıyla haczedilerek, telefonlarının konuşmaya kapatılması uygulaması vardı. Bu da sonradan iptal edilmiştir. Oysa, bu uygulama da, ticari hayatına devam için sabit bir telefona ihtiyaç duyan borçlunun borcunu ödemesini sağlayan son derece etkin bir yöntemdi.
İcra İflas Kanunu ile getirilen “iflas ertelemesi” uygulaması da, önceleri borcunu ödeyemeyen ancak mevcut malvarlığı ile kendini düzeltebilecek, firmalara nefes alma imkanı veren bir yöntem, borçluya işletmesini ve borçlarını yeniden yapılandırma imkanı veren iyiniyetli bir girişim olarak başlasa da, maalesef bugün uygulamada, borçluların borçlarını ödememelerine neden olmakta ve icra takibi yapılamadığından bu süreçte rahatlıkla malvarlıklarını kaçırmalarını sağlayan bir karmaşık düzene dönüşmek üzeredir. Bu tarz firmalardan alacaklı olan firmalar ciddi açmaza düşmekte, bir iflas erteleme kararı, ardında pek çok mağdur alacaklı firma bırakmaktadır.
KARŞILIKSIZ ÇEK DÜZENLEMESİ DE CİDDİ SIKINTI YARATMAKTADIR
Borçluları ihya eden bir başka uygulama ise karşılıksız çıkan çekler sebebiyle açılan karşılıksız çeke dair ceza davalarında hapis cezasının kaldırılmasıdır. Ekonomik suça ekonomik ceza olur gerekçesi ile karşılıksız çeklere dair 3167 sayılı yasadan kaynaklanan hapis cezaları kaldırılmış ve çek bedeli kadar para cezası ödenmesi şekline döndürülmüştür. Böylece, karşılıksız çek kesenlere ve borcunu ödemeyenlere gün doğmuştur. Bankalardan kolayca aldıkları çekleri pırasa doğrar gibi sağa sola kesip, piyasaya süren ve çekleri karşılıksız çıkınca kendilerine bilmem kaç yıl sonra verilen bu para cezalarını üstelik savcılığın verdiği izin ve imkanla taksitler halinde ödeyen borçlulara, böylece devlet seni afettim derken, olan da alacaklıya olmuştur. Bu noktada, sen kimsin de kimim alacağını affediyorsun, benim alacağım ne olacak diye serzenişte bulunan alacaklılar da adeta ortada kalmaktadırlar.
Oysa, bu durum, ticari hayatı da son derece olumsuz etkileyen bir durumdur. Sanayici ve Esnaf bu sebeple, adeta kan ağlamaktadır. Piyasada çeke olan güven sarsılmakta, piyasayı canlı tutacak olan vadeli alışverişin önü de tıkanmaktadır.
Elbette piyasa kendi dinamiğinde, bu boşluğu doldurmaya çalışmaktadır. Bankalar kanalıyla uygulanan DBS (Doğrudan borçlanma sistemi) gibi, ipotek veya banka teminat mektubu almak gibi yöntemler uygulansa da, bunlar hiçbir zaman çek uygulaması kadar pratik değildir. Çeke olan güvensizlikten ve çek yasasında yer alan bu düzenlemeden, geçmiş yıllara dönük alacakları bulunan firma ve kişiler ciddi şekilde zarar görmektedirler. Yıllar önce kesilmiş ve o zaman ciddi bir değeri olan bir çeki tahsil etmek için icra takibi yapan ve sonuç alamayan alacaklı, mağdur olarak mahkemeye başvurduğunda tatmin edici bir sonuç alamamaktadır. Devlet ve Mahkemeler eliyle hakları yeterli şekilde korunmamış ve adeta yanlız bırakılmış olan alacaklı, bu durumda borçlu tarafla pazarlık yapmak durumunda kalmakta ve aradan bir kaç sene geçmiş olsa da çek bedelinin yarısına razı olmak zorunda kalmaktadırlar. Alacaklı bu durumda her halukarda mağdur olmaktadır.
Bu şekilde piyasada külliyetli miktarda alacağı olan sanayici ve esnaf, sırf alacağını alamadığından, borçluların bu tavrı ve rahatlığı sebebiyle batma, işini ve sermayesini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır.
Önceki düzenlemeye göre, karşılıksız çek düzenleyenlere hapis cezası verildiğinden, borçlu şahıslar hapse girmemek için ne yapıp edip, çek tutarını bir şekilde alacaklısına ödüyorlardı. Şimdiki durum ise tamamen alacaklılar aleyhinedir. Nitekim, Merkez Bankası tarafından bankalara duyurulan toplam karşılıksız çek sayısı, 2009 yılının ilk yarısında, geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 50,7 artarak, 1 milyon 57 bin 673’e çıkmıştır. Merkez Bankası verilerine göre, karşılıksız çek sayısındaki bu artış, adeta bize bu kadar düzenlemenin sonunda bunun olacağı belliydi dedirtmektedir.
Yine, Merkez Bankası verilerine göre, toplam karşılıksız çek sayısı Haziran ayında, geçen yılın aynı ayına göre yaklaşık yüzde 73 artarak 181 bin 552’ye çıkmıştır. Mahkemeler tarafından yapılan bildirimlere göre ise, Merkez Bankasınca duyurulan yasaklanan çek sayısı da Haziranda, 2008 yılının aynı ayına göre yüzde 103,9 artmıştır.
Karşılıksız çekteki bu veriler, adeta ticari bir fekalet yaşandığının göstergesidir. Bunun yarı sorumluluğu kriz ve ekonomideki kötü gidiş ise, yarı sorumluluğu da yasaların delik deşik edilmesi ve yasayla korunması gereken dengenin alacaklılar aleyhine, tamamen borçlular lehine bozulmasıdır.
Bu durumda; alacaklı sefil ve mağdur olmakta, borçlular ve suçlular güçlü ve kral olmakta, dengeler ise maalesef alt üst olmaktadır. Bu sebeple, kanun koyucular tarafından, hemen acil önlemler alınması gerekmektedir. Bu yapılana kadar hiç değilse ve en azından yasaların eski haline getirilmesi bile bizce yeterli olacaktır.
(Bu Makale Ege Bölgesi Sanayi Odası Dergisinin temmuz 2009 tarihli sayısında, “Görüş” köşesinde yayınlanmıştır.)